30 Aralık 2011 Cuma

kısa kısa 2011 kitapları - II

öncelikle devamı haftaya dediğim bir yazıyı taa öbür haftanın sonuna bıraktığım için önce kendimden, sonra blogumdan, sonra da olur ya hani yazının gerçekten de devamını bekleyenler varsa, onlardan özür diliyorum :)

işte 2011' in ikinci çeyreğinde okuduklarım..


 9. Mein Qur'ân Tagebuch (Kur'an Günlüğüm) - Münib Engin Noyan: Türkçe olarak yayınlanan üç kitabı da çok severek okumama rağmen, Almanca'sından maalesef aynı hazzı alamadım.. bu yüzden bir aya yakın elimde kaldı ve beni yavaşlatana kitaplardan biri oldu maalesef -> 6/10
  
10. İki Darbe Arasında - İskender Pala : çok ama çok beğenerek okudum bu kitabı, burada da detaylı değerlendirmesini yapmıştım, kesinlikle tavsiyemdir -> 9/10

11. Yolda - Emine Kutub : yıllardır rafımda bekleyen bu kitabı bu yıl okunanlar listesine aldığım için çok sevinçliyim :) detaylı değerlendirmesi burada -> 6/10


12. Kekeme Çocuklar Korosu - Tarık Tufan : okuduğum ilk tarık tufan kitabı, gerisi de peşi sıra geldi.. detaylar burada -> 7/10

13. Kraliçenin Pireleri - Tarık Tufan : bu kitap da çok güzel denemelerden oluşan bir tarık tufan kitabı.. değerlendirmesi burada -> 7/10

14. Ve Sen Kuş Olur Gidersin - Tarık Tufan: bu kitabınsa değerlendirmesini yapmadığımdan verebileceğim bir link yok.. bu yüzden bir iki kelam fazladan edeceğim.. tarık tufan'ın en sevdiğim kitabı olduğunu söylemeyim ilk olarak.. birinci ağızdan anlatılan psikolojik bir kısa roman.. çok akıcı ve bir günde bitiriyorsunuz.. bazı günler kendinizden sıyrılıp bambaşka dünyalara dalmak istersiniz ya, işte o zamanlar için ideal bir kitap -> 8/10


 topu topu altı kitap.. ve çok da inceler.. o yüzden nisan-mart-mayıs aylarının kitap açısından çok da iyi geçmediğini söylemem gerek, ancak çok şükür ki, okuduğum kitaplar güzeldi :) zaten farkındaysanız hiç düşük not veremiyorum.. öğretmen olsaydım, yaşamıştı öğrencilerim :)


hayırlı bir cuma günü dileğiyle,
hoşça kalın :)

13 Aralık 2011 Salı

kısa kısa 2011 kitapları - I

aslinda onca emek verilen kitaplari tek bir cümlede yargilamayi cok acimasizca bulup biraz vicdan azabi ceksem de, bu yil okuduklarimi kisaca hatirlayip, bende biraktiklari izleri paylasmak istedim..
elbette hepsi hakkinda cok daha detayli söyleyeceklerim de var, ama uzatmak istemiyor ve kisaca geciyorum efendim :)



1. Aşk - Elif Şafak: çok güzel cümleler ama bir de Şems'le alakalı çok absürd bir kaç şey kaldı aklımda -> 6/10

2. Firarperest - Elif Şafak: denemeler güzeldi, özellikle yazarların dünyasıyla alakalı yazdıklarını ilgiyle okumuştum -> 6/10

3. Eşimin Eşi Yok - Sema Maraşlı: isabetli konular üzerine keyifli hikayeler yazmış sema maraşlı, severek okudum -> 7/10

4. Eşimle Tanışmayı Unutmuşuz - Sema Maraşlı: bir önceki yorumum bu kitap için de geçerli :) -> 7/10

5. 40 Adımda Muhabbet Olsun - Sema Maraşlı: hikaye değil, 40 tane öneri ve açılımları mevcut kitapta, yine yararlı noktalara değindiğini düşünüyorum -> 7/10

6. Davetçi Eğitimi ve Ahlakı - Abdülhamid Bilali: kesinlikle çok güzel ve faydalı bir kitap, özellikle de islami çalışmalarda bulunan kişiler için göz ardı edilmemesi gereken bir eser  -> 9/10

7. Mein Kleiner Orangenbaum (Şeker Portakalı) - Vasconcelos: işte bu en favori kitaplarımdan :) ikinci okuyuşumu almanca yapmak istedim ve kesinlikle daha çok beğendim :) ->10/10

8. Muz Sesleri - Ece Temelkuran: yine bolca altı çizilecek cümlesi, farklı ve güzel bakış açıları olan bir kitap.. ancak roman tekniği açısından çok da başarılı olmadığını düşünüyorum -> 7/10

eveet.. yilin ilk ceyregine bu kitaplar sigmis.. fotografta Ask kitabinin olmadigini farketmissinizdir, cünkü coskunsel'de misafirliktedir kendileri :) o nasil bulacak bakalim, merak ediyorum..

bir de, su an her kitap icin 'keske sunu da ekleseydim' diye beyin firtinasi yasayip kivraniyorum ama dayaniyor, eklemiyor ve yaziyi bitiriyorum :)

devami haftaya insaallah :)

muhabbet ile..

16 Kasım 2011 Çarşamba

Canla Ba(ğı)şla - Senai Demirci


ah bu benn.. yine buralara uğramayalı ne çok zaman olmuş.. en son bitirdiğim kitaptan bahsedip yeniden siftah etme zamanı..
senai demirci benim için ilginç bir konumda.. kendisini bir iki kez izledikten/dinledikten sonra, artık izleyemez/dinleyemez oldum ama kitaplarını halen severek okuyorum, okumaya da devam edeceğim gibi görünüyor..

bir kere çok güzel bakıyor.. o kadar etkileyici yerlerden yakalıyor ki konuyu, ben bunu nasıl hiç düşünemedim diyorsunuz.. ve bu düşündüklerini öyle iyi bir üslupla aktarıyor, kelimeleri kendine has tarzıyla nasıl inci gibi diziyor, anlatılmaz okunur.. hoş bazen kelime oyunları fazlalaşınca negatif bir etki de bırakıyor ama, genele kıyasla azınlıkta kaldığından aldığınız lezzeti fazla etkilemiyor..

Canla Ba(ğı)şla vermek üzerine bir kitap.. alt başlığı da 'çoğaltma telaşından paylaşma yarışına'.. bir kere, sahip olduğumuzu düşündüğümüz şeylerin hiç birine aslında sahip olmadığımızı, hepsinin emaneten verildiğini bütün kitapta ince ince işliyor.. genel başlıkların yanı sıra, sadaka ve zekatla ilgili bildiklerimizi de ayrı başlıklarda çok güzel irdeliyor.. bu başlıklardan bir kaç örnek verecek olursam, 
'sadakanın uzattığı ömür ne kadar?
'az sadaka'nın kaldırdığı 'çok bela' hangisidir?
şükür nimeti ne kadar ziyadeleştirir?
darlıkta veremeyen varlıkta niye veremez?

kitapta altı çizilesi cümle o kadar çok ki, ben sadece bir iki tane alıntılamakla yetineceğim..

'Ölmekle her şeyi yitiriyor değilsin.Yaşamakla da her şeye sahip oluyor değilsin. Mülk O'nundur; senin değil...
Sana her şeyi terk ettiren ölüm, bildiğin ölümlerden bir ölüm değil... Seni her şeye sahip eyleyen hayat da, o bildiğin hayatlardan değil. Ölüm de ödünç, hayat da. Ölmek de şimdilik. Yaşamak; zaten şimdilik.'

'Hiç yoktan bizi 'şah damarımdan bile yakın'lığına layık görmüşse Allah, biz şimdi neyimizi eksik biliriz ki?
Yoksa 'Allah bize yeter!' değil mi?'
 'Sadaka verdiklerimiz sadaka veriyor bize. Rabbimize sadakatimizi görünür kılıyorlar sadakaya muhtaç halleriyle. Zekatımızı ayırdıklarımız, zekat veriyorlar bize. Bencillik kirinden temizliyorlar kazandıklarımızı.Bizde olanın bize verildiğini unutmamızı engelleyerek, bizi asıl itilmişlikten kurtarıyorlar.'
 

kesinlikle okunmaya değer, hatta okunduktan sonra da ara ara açılıp tekrar okunacak bir kitap..

muhabbet ile..

5 Temmuz 2011 Salı

Kraliçenin Pireleri - Tarık Tufan


okuduğum ikinci tarık tufan kitabı.. kendi mahallesi, modern hayatın dayatmalarıyla hesaplaşmalar, hüzünler, acılar ve tabii öfkeler var bu kitabında da.. deneme tarzında yazılmış bu sefer, ama yine kendine özgü bakış açısı ve farklı pencereler var.. tarık tufan'ın tarzı bu zaten, hayattan bir kare yakalayıp ona farkındalıklı bir bakış atmak.. sonra da bunu yazıya dökmek..

bu kitapta çok beğendiğim denemeler olduğu gibi, bana hiç dokunmadan geçip giden, aklımda kalmayan denemeler de oldu.. bu benim için deneme tarzının handikaplarından.. peşpeşe farklı şeyler okuyunca, tek başına okusam belki yine beğeneceğim bir yazı, daha etkili olan yazının altında kalıyor ve beni etkikemiyor.. bunun için en beğendiklerimi işaretledim, diğerlerini de açıp ara ara yeniden okumayı düşünüyorum.. çünkü tarık tufan yazmışsa bir şans daha vermeye değer ;)

altını çizdiğim, -daha doğrusu yanına işaret koyduğum ;)- paragraflardan bir kısmı aşağıda..

'Yarın sabah olduğunda hayat adına dirençli bir sözcük söyleyeceğiz: "yeniden! yeniden! yeniden!" Ve Allah yeniden başlayanların yardımcısıdır.'

'Saçların hep üç numara kesildiği mahallelerde büyüdük.
Üç numaralı öfkemiz hep saklı bir yanımızda.'

'Gözlerin alabildiğine uzakları görebilmeli baktığında. 
Herkes el ayak çektiğinde sokaklardan yüksekçe bir yere çıkmalısın ve Kudüs'ü izlemelisin gece yarılarında. Kayan her bir yıldıza selam durup, taş atan avuçlarını okşamalısın çocukların. Sonra Mekke'den gelen bir rüzgara yüz sürmelisin. Eski zamanlardan kalma selamlar doluşmalı koynuna. Taşın altındaki siyah adamın iniltilerine kulak kesilmelisin ve hayat her sabah yeniden yaratıldığında, sen yeniden yeniden ayaklarının altında kanayan yaralarını sarmalayıp yürümelisin.'

'Uyuşmuş bir vücudun yaraları algılaması gecikiyor.
Şimdi bir çoğumuz böylesi bir uyuşukluk durumundayız ve gitgide vücudumuzu saran yaralardan habersiz bir hayat sürüyoruz. Tedavisi gitgide imkansızlaşan bağımlılıklar sahibi oluyoruz.'

'İlan edilmemiş bir aşkın hüznünü bırakacaksın bir de. Taşımayacak kadar yorgun olacağım sen yokken. Sonra yaşamak dediğimiz saltanatın soytarılığı kalacak üzerime.'

'Oysa sen, hayatı üst üste konmuş ortalama duygulara dönüştürüyorsun. Ortalama aşklara, ortalama öfkelere ve otalama duyarlılıklara sahip olmak sana yetiyor. Ailen ve öğretmenlerin sana hep ortalamaların insanı olmayı öğütledi..... Çünkü davranışların ne kadar ortalamalara yakınsa, o kadar kolay kontrol altına alınabileceksin. Ortalamaları ne kadar tutturabilirsen, o kadar rahat güdülebilir hale geleceksin.
...
Tanrım lütfen Burti ölmesin.
Sen ortalamanın üzerinde bir hizla gidenleri koru.'






27 Haziran 2011 Pazartesi

Utansın - Sıkılsın Düeti



tükçe olimpiyatları demek benim için yeni şiirler, yeni parçalar keşfetme zamanı demek.. bazen de eskide kalanları yeniden hatırlamak.. bu seneden payıma ilk düşen utansın-sıkılsın düeti..  Üstad Necip Fazıl'ın ve Fethullah Gülen Hocafendi'nin aynı şeyi farklı kelimelerle anlattıkları şiirlerinin düeti.. gerçekten muazzam bir çalışma olmuş.. keyifle dinliyorum..




Utansın


Tohum saç, bitmezse toprak utansın!
Hedefe varmayan mızrak utansın!

Hey gidi küheylan, koşmana bak sen!
Çatlarsan, doğuran kısrak utansın!

Eski çınar şimdi noel ağacı;
Dallarda iğreti yaprak utansın!


Ustada kalırsa bu öksüz yapı,
Onu sürdürmeyen çırak utansın!

Ölümden ilerde varış dediğin,
Geride ne varsa bırak utansın!

Ey binbir tanede solmayan tek renk;
Bayraklaşamıyorsan bayrak utansın!

Necip Fazıl Kısakürek 


Sıkılsın

Sen çalış;
tutmazsa âlem sıkılsın!
Yardıma koşmayan kalem sıkılsın!
Kanatlan üveykim hele kanatlan;
Sana yol vermeyen yollar sıkılsın!

Akıncımız akıp gitti dönmedi,
Kendilerini salanlar sıkılsın!
Millet ruhu devriliyor/devrildi,
Ona uzanmayan kollar sıkılsın!
Mimarlar çekilip gittiler çoktan,
Çıraklık bilmeyen kullar sıkılsın!
Var olup boy attı "bâtıl" bir yoktan,
Şimdi revaç gören yalan sıkılsın!
Ey canını fedâya and içmiş baş!
Sen çek git yoluna, kalan sıkılsın!

M. Fethullah Gülen 

23 Haziran 2011 Perşembe

Kekeme Çocuklar Korosu - Tarık Tufan


kekeme çocuklar korosu ilginç bir kitap.. hikaye, ama öyle bildiğimiz hikayelerden değil.. bir hikayenin akışına bırakmıyorsunuz kendinizi, parçaları sizin birleştirmeniz gerekiyor.. bir radyocunun kendiyle konuşmaları ve bir radyo programında anlattıkları çoğunluğunu oluşturuyor ve bu konuşmalarda bol bol kafa karışıklığı ve hayata dair tahliller yer alıyor.. bazıları çok ama çok etkileyici, ama bazıları da yer yer soyut kalıyor.. dik başlı  ve edebi bir anlatım ve aşağıda görüldüğü gibi bol bol altı çizilecek cümle var.. Modern hayatı, kent hayatını çok yerinde tespit ve tahlillerle harikulade sorgulamış.. İslami kesime de içerden bir bakış sergilemiş ki, dediğim gibi harika tespitleri var. Olağanüstü bir kitap olduğunu düşünmemekle bereber kesinlikle okunmaya değer buluyorum.. kitap hakkında fikir edinmek için arka kapak yazısının çok faydalı olacağını düşündüğümden, ilk defa bir kitabın arka kapak yazısını da paylaşıyorum :)


"Modern yaşam ölümü unutturur" der Ahmet Hamdi Tanpınar. Bu söz herhalde en çok 1980 sonrası kuşak için geçerli. Sadece ölümü unuttursa iyi, tüm değerleri de yapboz haline getirdi.

Popüler kültürün hızlı yayılışı ve modern yaşam tasarımları birçok hayatı ve duyarlılığı kapitalizmin çöp kutularına yuvarladı. Artık neredeyse hemen her şeyin bir "bedeli" ya da "fiyatı" vardı. Bu hızlı yaşamda kendini içlerine hapsedenler İslamcı söylemin tarafında yer alanlardı.

Elinizdeki kitap 1990-2000 yılları arasında İslamcılık söyleminin bir tarafında yer tutmuş kuşağın içinde biriktirdiklerini "dikkafalı" bir söylemle dışavurumu; bu koronun çocuklarına ulaşabilmiş, kimi zaman bağıra çağıra, kimi zaman da dudak ucuyla söylediklerini anlayan kitlenin kitabıdır.

Kekeme Çocuklar Korosu içinde barındırdığı insanlar ve onların öyküleriyle kocaman bir duygu dünyasına karşılık geliyor.
'

ve son olarak bir kaç alıntı..

'Bazen her şeyi anlayabildiğimi sanıyorum. Her şey normal gelmeye başlıyor. Bu beni korkutuyor.'

'Zavallılar! Şimdi yerlerinizi değiştirin, yeni oyunlara hazırlanın. Geveze tanrılarınız yeni bir perde istiyor.'

'Hadım edilmiş kelimelerden evlatlar umuyorsunuz.'

' 'Ellerinizi dikkat edin makineye kaptırmayın' diyordu ustalar.
Ellerinizi makinaya kaptırmayın.
Ruhunuzu da makineye kaptırmayın.'

'Hayatı bir kitap okur gibi geriye yaslanıp okuyamazsın. Direniş ayakta beslenir, yürüyüştür ayakta kalmanın besini.'

'En son hangi acı seni uykusuz bıraktı, en son hangi coğrafyaya gözyaşı döktün, en son hangi cümle beynini darmadağın edercesine odanın duvarlarında yankılandı, söylesene?'

'Sihirli bir lamba gibi önümüze alıp yarını, dilemeye başlıyoruz aklımıza geleni.'

'Tanrı'yı oynamak!
Ellerine geçirdikleri her imkanı, her mülkiyeti sahiplenme duygusuyla otorite aracı olarak kullanma duygusu bu.
Hükmetmek, karar vermek, geleceği belirleme gücünü elinde tutmak. İnsanlara ış ve rızk verdiğine inanmak, insanları sınıflamak sonra. Cenneti ve cehennemi pay etmek.
Bütün bunlar düpedüz Tanrı'yı oynamak değil de nedir?
Zavallı insan bu kez zor bir oyun seçti ve acı duyacak...'

'Kente sahip olduğun her şeyini kat, bedenini, yüreğini, yaşantını, kalbini benim diyebileceğin ne varsa kente kat. Kent seninle beslenecek. Senden eksildikçe kent fazlalaşacak. Üst üste yaşamlar, üst üste gelecek tahayyülleri besleyecek kenti. Kentin varlığı başkalarının yokluğuyla büyüyecek. Tek tek bütün ruhlar, büyük bir ruhun boyunduruğuna girecek.'

'Ruhunu ışıklarla sar ve kentin tanrılarına kutsal bir adayışla sun.'

'Kutsalını yitirimiş bir kentin bu kadar sahte kutsalı barındırması da bir zorunluluk galiba.'

'Tanrı gibi konuşanların sesi her zaman daha yüksek çıkıyordu.'

muhabbet ile..

19 Haziran 2011 Pazar

bu da kıskanmanın faydaları..

geçen perşembe öyle bir şey yaşadım ki, eve varana kadar pek tuhaf bir halde sırıtıyor idim :) ne mi oldu? şimdi şöyle anlatayım: pek değerli welliron çarşamba gecesi sayfasında kitap okumamanın faydaları diye bir yazı yazmış.. şahsen çok beğendim, velakin fena halde de kıskandım, hatta bunu gizlemeyip yorumumda da paylaştım.. welliron yazısında camide 1€'ya satılan kitaplardan bahsetmişti.. kitaplar da öyle alelade kitaplar değil hani.. ali bulaç, ismet özel, imam gazali peyami safa vs. ve aldığı yedi kitaba sadece 7€ vermiş.. şimdi en az 30€'yu gözden çıkarması gereken kitapları bu kadar ucuza kapattığını gören ben ne yapsın? elbette kıskanır.. ama nasıl kıskanmaksa artık, Rabbim merhamet etmiş olacak ki, ertesi gün hiç aklımda yokken bizim buralardaki camiye yolum düşünce, kendimi, elimde 7€ verdiğim 7 kitapla eve giderken buldum ;) 1€'ya kitaplar, hem de camiden, hem de tam yedi tane.. tevafuğun bu kadarı!

bir de bakalım neler almışım, daha doğrusu neler kapışmışım, çünkü o halimi karşılayan tek kelime bu sanırım :)


1. Safahat - Mehmet Akif Ersoy
2. Bilinç ve Eşekleştirilme - Ali Şeriati
3.İslam Toplumuna Doğru - Seyyid Kutub
4. Seyyid Kutub Külliyatı - Risalet ve Peygamberlerin Mücadelesi
5. İnsanın Özgürlük Arayışı - Ali Bulaç
6. İslamiyette İtikadî Mezheplerin Doğuşu - Yaşar Kutluay
7. Dost Kazanmak ve İnsanları Etkileme Sanatı - Dale Carnegie

bu sonuncusunu da  kitaplarım arasındaki çirkin ördek ilan ettim :) zira o tarz kitapları okumayı hiç sevmiyorum aslında.. ancak kitapları inceleyerek almaktan ziyade alelacele kapıştığımdan girivermiş aldıklarımın arasına.. sadece yazarın ismini okumuş ve onu da başka bir yazarla karıştırmış olduğumdan oldu sanırım.. neyse yine de bu kitaba bir şans verir miyim görücez ilerleyen zamanlarda..


sanırım alabileceğim daha da kitap vardı, fakat beni eniştem almaya geldiğinden daha fazla karıştıramadım.. yarın filan uğrayıp batan geminin mallarından biraz daha istifade etmek lazım:)

muhabbet ile..


Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...