30 Aralık 2011 Cuma

kısa kısa 2011 kitapları - II

öncelikle devamı haftaya dediğim bir yazıyı taa öbür haftanın sonuna bıraktığım için önce kendimden, sonra blogumdan, sonra da olur ya hani yazının gerçekten de devamını bekleyenler varsa, onlardan özür diliyorum :)

işte 2011' in ikinci çeyreğinde okuduklarım..


 9. Mein Qur'ân Tagebuch (Kur'an Günlüğüm) - Münib Engin Noyan: Türkçe olarak yayınlanan üç kitabı da çok severek okumama rağmen, Almanca'sından maalesef aynı hazzı alamadım.. bu yüzden bir aya yakın elimde kaldı ve beni yavaşlatana kitaplardan biri oldu maalesef -> 6/10
  
10. İki Darbe Arasında - İskender Pala : çok ama çok beğenerek okudum bu kitabı, burada da detaylı değerlendirmesini yapmıştım, kesinlikle tavsiyemdir -> 9/10

11. Yolda - Emine Kutub : yıllardır rafımda bekleyen bu kitabı bu yıl okunanlar listesine aldığım için çok sevinçliyim :) detaylı değerlendirmesi burada -> 6/10


12. Kekeme Çocuklar Korosu - Tarık Tufan : okuduğum ilk tarık tufan kitabı, gerisi de peşi sıra geldi.. detaylar burada -> 7/10

13. Kraliçenin Pireleri - Tarık Tufan : bu kitap da çok güzel denemelerden oluşan bir tarık tufan kitabı.. değerlendirmesi burada -> 7/10

14. Ve Sen Kuş Olur Gidersin - Tarık Tufan: bu kitabınsa değerlendirmesini yapmadığımdan verebileceğim bir link yok.. bu yüzden bir iki kelam fazladan edeceğim.. tarık tufan'ın en sevdiğim kitabı olduğunu söylemeyim ilk olarak.. birinci ağızdan anlatılan psikolojik bir kısa roman.. çok akıcı ve bir günde bitiriyorsunuz.. bazı günler kendinizden sıyrılıp bambaşka dünyalara dalmak istersiniz ya, işte o zamanlar için ideal bir kitap -> 8/10


 topu topu altı kitap.. ve çok da inceler.. o yüzden nisan-mart-mayıs aylarının kitap açısından çok da iyi geçmediğini söylemem gerek, ancak çok şükür ki, okuduğum kitaplar güzeldi :) zaten farkındaysanız hiç düşük not veremiyorum.. öğretmen olsaydım, yaşamıştı öğrencilerim :)


hayırlı bir cuma günü dileğiyle,
hoşça kalın :)

13 Aralık 2011 Salı

kısa kısa 2011 kitapları - I

aslinda onca emek verilen kitaplari tek bir cümlede yargilamayi cok acimasizca bulup biraz vicdan azabi ceksem de, bu yil okuduklarimi kisaca hatirlayip, bende biraktiklari izleri paylasmak istedim..
elbette hepsi hakkinda cok daha detayli söyleyeceklerim de var, ama uzatmak istemiyor ve kisaca geciyorum efendim :)



1. Aşk - Elif Şafak: çok güzel cümleler ama bir de Şems'le alakalı çok absürd bir kaç şey kaldı aklımda -> 6/10

2. Firarperest - Elif Şafak: denemeler güzeldi, özellikle yazarların dünyasıyla alakalı yazdıklarını ilgiyle okumuştum -> 6/10

3. Eşimin Eşi Yok - Sema Maraşlı: isabetli konular üzerine keyifli hikayeler yazmış sema maraşlı, severek okudum -> 7/10

4. Eşimle Tanışmayı Unutmuşuz - Sema Maraşlı: bir önceki yorumum bu kitap için de geçerli :) -> 7/10

5. 40 Adımda Muhabbet Olsun - Sema Maraşlı: hikaye değil, 40 tane öneri ve açılımları mevcut kitapta, yine yararlı noktalara değindiğini düşünüyorum -> 7/10

6. Davetçi Eğitimi ve Ahlakı - Abdülhamid Bilali: kesinlikle çok güzel ve faydalı bir kitap, özellikle de islami çalışmalarda bulunan kişiler için göz ardı edilmemesi gereken bir eser  -> 9/10

7. Mein Kleiner Orangenbaum (Şeker Portakalı) - Vasconcelos: işte bu en favori kitaplarımdan :) ikinci okuyuşumu almanca yapmak istedim ve kesinlikle daha çok beğendim :) ->10/10

8. Muz Sesleri - Ece Temelkuran: yine bolca altı çizilecek cümlesi, farklı ve güzel bakış açıları olan bir kitap.. ancak roman tekniği açısından çok da başarılı olmadığını düşünüyorum -> 7/10

eveet.. yilin ilk ceyregine bu kitaplar sigmis.. fotografta Ask kitabinin olmadigini farketmissinizdir, cünkü coskunsel'de misafirliktedir kendileri :) o nasil bulacak bakalim, merak ediyorum..

bir de, su an her kitap icin 'keske sunu da ekleseydim' diye beyin firtinasi yasayip kivraniyorum ama dayaniyor, eklemiyor ve yaziyi bitiriyorum :)

devami haftaya insaallah :)

muhabbet ile..

16 Kasım 2011 Çarşamba

Canla Ba(ğı)şla - Senai Demirci


ah bu benn.. yine buralara uğramayalı ne çok zaman olmuş.. en son bitirdiğim kitaptan bahsedip yeniden siftah etme zamanı..
senai demirci benim için ilginç bir konumda.. kendisini bir iki kez izledikten/dinledikten sonra, artık izleyemez/dinleyemez oldum ama kitaplarını halen severek okuyorum, okumaya da devam edeceğim gibi görünüyor..

bir kere çok güzel bakıyor.. o kadar etkileyici yerlerden yakalıyor ki konuyu, ben bunu nasıl hiç düşünemedim diyorsunuz.. ve bu düşündüklerini öyle iyi bir üslupla aktarıyor, kelimeleri kendine has tarzıyla nasıl inci gibi diziyor, anlatılmaz okunur.. hoş bazen kelime oyunları fazlalaşınca negatif bir etki de bırakıyor ama, genele kıyasla azınlıkta kaldığından aldığınız lezzeti fazla etkilemiyor..

Canla Ba(ğı)şla vermek üzerine bir kitap.. alt başlığı da 'çoğaltma telaşından paylaşma yarışına'.. bir kere, sahip olduğumuzu düşündüğümüz şeylerin hiç birine aslında sahip olmadığımızı, hepsinin emaneten verildiğini bütün kitapta ince ince işliyor.. genel başlıkların yanı sıra, sadaka ve zekatla ilgili bildiklerimizi de ayrı başlıklarda çok güzel irdeliyor.. bu başlıklardan bir kaç örnek verecek olursam, 
'sadakanın uzattığı ömür ne kadar?
'az sadaka'nın kaldırdığı 'çok bela' hangisidir?
şükür nimeti ne kadar ziyadeleştirir?
darlıkta veremeyen varlıkta niye veremez?

kitapta altı çizilesi cümle o kadar çok ki, ben sadece bir iki tane alıntılamakla yetineceğim..

'Ölmekle her şeyi yitiriyor değilsin.Yaşamakla da her şeye sahip oluyor değilsin. Mülk O'nundur; senin değil...
Sana her şeyi terk ettiren ölüm, bildiğin ölümlerden bir ölüm değil... Seni her şeye sahip eyleyen hayat da, o bildiğin hayatlardan değil. Ölüm de ödünç, hayat da. Ölmek de şimdilik. Yaşamak; zaten şimdilik.'

'Hiç yoktan bizi 'şah damarımdan bile yakın'lığına layık görmüşse Allah, biz şimdi neyimizi eksik biliriz ki?
Yoksa 'Allah bize yeter!' değil mi?'
 'Sadaka verdiklerimiz sadaka veriyor bize. Rabbimize sadakatimizi görünür kılıyorlar sadakaya muhtaç halleriyle. Zekatımızı ayırdıklarımız, zekat veriyorlar bize. Bencillik kirinden temizliyorlar kazandıklarımızı.Bizde olanın bize verildiğini unutmamızı engelleyerek, bizi asıl itilmişlikten kurtarıyorlar.'
 

kesinlikle okunmaya değer, hatta okunduktan sonra da ara ara açılıp tekrar okunacak bir kitap..

muhabbet ile..

5 Temmuz 2011 Salı

Kraliçenin Pireleri - Tarık Tufan


okuduğum ikinci tarık tufan kitabı.. kendi mahallesi, modern hayatın dayatmalarıyla hesaplaşmalar, hüzünler, acılar ve tabii öfkeler var bu kitabında da.. deneme tarzında yazılmış bu sefer, ama yine kendine özgü bakış açısı ve farklı pencereler var.. tarık tufan'ın tarzı bu zaten, hayattan bir kare yakalayıp ona farkındalıklı bir bakış atmak.. sonra da bunu yazıya dökmek..

bu kitapta çok beğendiğim denemeler olduğu gibi, bana hiç dokunmadan geçip giden, aklımda kalmayan denemeler de oldu.. bu benim için deneme tarzının handikaplarından.. peşpeşe farklı şeyler okuyunca, tek başına okusam belki yine beğeneceğim bir yazı, daha etkili olan yazının altında kalıyor ve beni etkikemiyor.. bunun için en beğendiklerimi işaretledim, diğerlerini de açıp ara ara yeniden okumayı düşünüyorum.. çünkü tarık tufan yazmışsa bir şans daha vermeye değer ;)

altını çizdiğim, -daha doğrusu yanına işaret koyduğum ;)- paragraflardan bir kısmı aşağıda..

'Yarın sabah olduğunda hayat adına dirençli bir sözcük söyleyeceğiz: "yeniden! yeniden! yeniden!" Ve Allah yeniden başlayanların yardımcısıdır.'

'Saçların hep üç numara kesildiği mahallelerde büyüdük.
Üç numaralı öfkemiz hep saklı bir yanımızda.'

'Gözlerin alabildiğine uzakları görebilmeli baktığında. 
Herkes el ayak çektiğinde sokaklardan yüksekçe bir yere çıkmalısın ve Kudüs'ü izlemelisin gece yarılarında. Kayan her bir yıldıza selam durup, taş atan avuçlarını okşamalısın çocukların. Sonra Mekke'den gelen bir rüzgara yüz sürmelisin. Eski zamanlardan kalma selamlar doluşmalı koynuna. Taşın altındaki siyah adamın iniltilerine kulak kesilmelisin ve hayat her sabah yeniden yaratıldığında, sen yeniden yeniden ayaklarının altında kanayan yaralarını sarmalayıp yürümelisin.'

'Uyuşmuş bir vücudun yaraları algılaması gecikiyor.
Şimdi bir çoğumuz böylesi bir uyuşukluk durumundayız ve gitgide vücudumuzu saran yaralardan habersiz bir hayat sürüyoruz. Tedavisi gitgide imkansızlaşan bağımlılıklar sahibi oluyoruz.'

'İlan edilmemiş bir aşkın hüznünü bırakacaksın bir de. Taşımayacak kadar yorgun olacağım sen yokken. Sonra yaşamak dediğimiz saltanatın soytarılığı kalacak üzerime.'

'Oysa sen, hayatı üst üste konmuş ortalama duygulara dönüştürüyorsun. Ortalama aşklara, ortalama öfkelere ve otalama duyarlılıklara sahip olmak sana yetiyor. Ailen ve öğretmenlerin sana hep ortalamaların insanı olmayı öğütledi..... Çünkü davranışların ne kadar ortalamalara yakınsa, o kadar kolay kontrol altına alınabileceksin. Ortalamaları ne kadar tutturabilirsen, o kadar rahat güdülebilir hale geleceksin.
...
Tanrım lütfen Burti ölmesin.
Sen ortalamanın üzerinde bir hizla gidenleri koru.'






27 Haziran 2011 Pazartesi

Utansın - Sıkılsın Düeti



tükçe olimpiyatları demek benim için yeni şiirler, yeni parçalar keşfetme zamanı demek.. bazen de eskide kalanları yeniden hatırlamak.. bu seneden payıma ilk düşen utansın-sıkılsın düeti..  Üstad Necip Fazıl'ın ve Fethullah Gülen Hocafendi'nin aynı şeyi farklı kelimelerle anlattıkları şiirlerinin düeti.. gerçekten muazzam bir çalışma olmuş.. keyifle dinliyorum..




Utansın


Tohum saç, bitmezse toprak utansın!
Hedefe varmayan mızrak utansın!

Hey gidi küheylan, koşmana bak sen!
Çatlarsan, doğuran kısrak utansın!

Eski çınar şimdi noel ağacı;
Dallarda iğreti yaprak utansın!


Ustada kalırsa bu öksüz yapı,
Onu sürdürmeyen çırak utansın!

Ölümden ilerde varış dediğin,
Geride ne varsa bırak utansın!

Ey binbir tanede solmayan tek renk;
Bayraklaşamıyorsan bayrak utansın!

Necip Fazıl Kısakürek 


Sıkılsın

Sen çalış;
tutmazsa âlem sıkılsın!
Yardıma koşmayan kalem sıkılsın!
Kanatlan üveykim hele kanatlan;
Sana yol vermeyen yollar sıkılsın!

Akıncımız akıp gitti dönmedi,
Kendilerini salanlar sıkılsın!
Millet ruhu devriliyor/devrildi,
Ona uzanmayan kollar sıkılsın!
Mimarlar çekilip gittiler çoktan,
Çıraklık bilmeyen kullar sıkılsın!
Var olup boy attı "bâtıl" bir yoktan,
Şimdi revaç gören yalan sıkılsın!
Ey canını fedâya and içmiş baş!
Sen çek git yoluna, kalan sıkılsın!

M. Fethullah Gülen 

23 Haziran 2011 Perşembe

Kekeme Çocuklar Korosu - Tarık Tufan


kekeme çocuklar korosu ilginç bir kitap.. hikaye, ama öyle bildiğimiz hikayelerden değil.. bir hikayenin akışına bırakmıyorsunuz kendinizi, parçaları sizin birleştirmeniz gerekiyor.. bir radyocunun kendiyle konuşmaları ve bir radyo programında anlattıkları çoğunluğunu oluşturuyor ve bu konuşmalarda bol bol kafa karışıklığı ve hayata dair tahliller yer alıyor.. bazıları çok ama çok etkileyici, ama bazıları da yer yer soyut kalıyor.. dik başlı  ve edebi bir anlatım ve aşağıda görüldüğü gibi bol bol altı çizilecek cümle var.. Modern hayatı, kent hayatını çok yerinde tespit ve tahlillerle harikulade sorgulamış.. İslami kesime de içerden bir bakış sergilemiş ki, dediğim gibi harika tespitleri var. Olağanüstü bir kitap olduğunu düşünmemekle bereber kesinlikle okunmaya değer buluyorum.. kitap hakkında fikir edinmek için arka kapak yazısının çok faydalı olacağını düşündüğümden, ilk defa bir kitabın arka kapak yazısını da paylaşıyorum :)


"Modern yaşam ölümü unutturur" der Ahmet Hamdi Tanpınar. Bu söz herhalde en çok 1980 sonrası kuşak için geçerli. Sadece ölümü unuttursa iyi, tüm değerleri de yapboz haline getirdi.

Popüler kültürün hızlı yayılışı ve modern yaşam tasarımları birçok hayatı ve duyarlılığı kapitalizmin çöp kutularına yuvarladı. Artık neredeyse hemen her şeyin bir "bedeli" ya da "fiyatı" vardı. Bu hızlı yaşamda kendini içlerine hapsedenler İslamcı söylemin tarafında yer alanlardı.

Elinizdeki kitap 1990-2000 yılları arasında İslamcılık söyleminin bir tarafında yer tutmuş kuşağın içinde biriktirdiklerini "dikkafalı" bir söylemle dışavurumu; bu koronun çocuklarına ulaşabilmiş, kimi zaman bağıra çağıra, kimi zaman da dudak ucuyla söylediklerini anlayan kitlenin kitabıdır.

Kekeme Çocuklar Korosu içinde barındırdığı insanlar ve onların öyküleriyle kocaman bir duygu dünyasına karşılık geliyor.
'

ve son olarak bir kaç alıntı..

'Bazen her şeyi anlayabildiğimi sanıyorum. Her şey normal gelmeye başlıyor. Bu beni korkutuyor.'

'Zavallılar! Şimdi yerlerinizi değiştirin, yeni oyunlara hazırlanın. Geveze tanrılarınız yeni bir perde istiyor.'

'Hadım edilmiş kelimelerden evlatlar umuyorsunuz.'

' 'Ellerinizi dikkat edin makineye kaptırmayın' diyordu ustalar.
Ellerinizi makinaya kaptırmayın.
Ruhunuzu da makineye kaptırmayın.'

'Hayatı bir kitap okur gibi geriye yaslanıp okuyamazsın. Direniş ayakta beslenir, yürüyüştür ayakta kalmanın besini.'

'En son hangi acı seni uykusuz bıraktı, en son hangi coğrafyaya gözyaşı döktün, en son hangi cümle beynini darmadağın edercesine odanın duvarlarında yankılandı, söylesene?'

'Sihirli bir lamba gibi önümüze alıp yarını, dilemeye başlıyoruz aklımıza geleni.'

'Tanrı'yı oynamak!
Ellerine geçirdikleri her imkanı, her mülkiyeti sahiplenme duygusuyla otorite aracı olarak kullanma duygusu bu.
Hükmetmek, karar vermek, geleceği belirleme gücünü elinde tutmak. İnsanlara ış ve rızk verdiğine inanmak, insanları sınıflamak sonra. Cenneti ve cehennemi pay etmek.
Bütün bunlar düpedüz Tanrı'yı oynamak değil de nedir?
Zavallı insan bu kez zor bir oyun seçti ve acı duyacak...'

'Kente sahip olduğun her şeyini kat, bedenini, yüreğini, yaşantını, kalbini benim diyebileceğin ne varsa kente kat. Kent seninle beslenecek. Senden eksildikçe kent fazlalaşacak. Üst üste yaşamlar, üst üste gelecek tahayyülleri besleyecek kenti. Kentin varlığı başkalarının yokluğuyla büyüyecek. Tek tek bütün ruhlar, büyük bir ruhun boyunduruğuna girecek.'

'Ruhunu ışıklarla sar ve kentin tanrılarına kutsal bir adayışla sun.'

'Kutsalını yitirimiş bir kentin bu kadar sahte kutsalı barındırması da bir zorunluluk galiba.'

'Tanrı gibi konuşanların sesi her zaman daha yüksek çıkıyordu.'

muhabbet ile..

19 Haziran 2011 Pazar

bu da kıskanmanın faydaları..

geçen perşembe öyle bir şey yaşadım ki, eve varana kadar pek tuhaf bir halde sırıtıyor idim :) ne mi oldu? şimdi şöyle anlatayım: pek değerli welliron çarşamba gecesi sayfasında kitap okumamanın faydaları diye bir yazı yazmış.. şahsen çok beğendim, velakin fena halde de kıskandım, hatta bunu gizlemeyip yorumumda da paylaştım.. welliron yazısında camide 1€'ya satılan kitaplardan bahsetmişti.. kitaplar da öyle alelade kitaplar değil hani.. ali bulaç, ismet özel, imam gazali peyami safa vs. ve aldığı yedi kitaba sadece 7€ vermiş.. şimdi en az 30€'yu gözden çıkarması gereken kitapları bu kadar ucuza kapattığını gören ben ne yapsın? elbette kıskanır.. ama nasıl kıskanmaksa artık, Rabbim merhamet etmiş olacak ki, ertesi gün hiç aklımda yokken bizim buralardaki camiye yolum düşünce, kendimi, elimde 7€ verdiğim 7 kitapla eve giderken buldum ;) 1€'ya kitaplar, hem de camiden, hem de tam yedi tane.. tevafuğun bu kadarı!

bir de bakalım neler almışım, daha doğrusu neler kapışmışım, çünkü o halimi karşılayan tek kelime bu sanırım :)


1. Safahat - Mehmet Akif Ersoy
2. Bilinç ve Eşekleştirilme - Ali Şeriati
3.İslam Toplumuna Doğru - Seyyid Kutub
4. Seyyid Kutub Külliyatı - Risalet ve Peygamberlerin Mücadelesi
5. İnsanın Özgürlük Arayışı - Ali Bulaç
6. İslamiyette İtikadî Mezheplerin Doğuşu - Yaşar Kutluay
7. Dost Kazanmak ve İnsanları Etkileme Sanatı - Dale Carnegie

bu sonuncusunu da  kitaplarım arasındaki çirkin ördek ilan ettim :) zira o tarz kitapları okumayı hiç sevmiyorum aslında.. ancak kitapları inceleyerek almaktan ziyade alelacele kapıştığımdan girivermiş aldıklarımın arasına.. sadece yazarın ismini okumuş ve onu da başka bir yazarla karıştırmış olduğumdan oldu sanırım.. neyse yine de bu kitaba bir şans verir miyim görücez ilerleyen zamanlarda..


sanırım alabileceğim daha da kitap vardı, fakat beni eniştem almaya geldiğinden daha fazla karıştıramadım.. yarın filan uğrayıp batan geminin mallarından biraz daha istifade etmek lazım:)

muhabbet ile..


13 Haziran 2011 Pazartesi

Yolda - Emine Kutub


fotoğraftan da belli olduğu gibi elimdeki kitap oldukça eski.. kaç yılında basılmış olduğu yazılmamış olacak kadar hem de :) ama sanırım 70li yıllarda basılmıştır, çünkü ilk basımı 1969 yılında gerçekleşmiş, bu ise 4. baskısı.. ama şu an için baskıları tükenmiş, yeni basımda yapılmıyor, ancak çeşitli internet sitelerinde 2. el olarak alınabiliyor.. bendeki kitap da bana ait değildi zaten, amcamın kızının eşinden ödünç aldığım kitaplardan biriydi bu da... ama ne ödünçlük? kitaplarını okumak için vermeyi sevmeyenlerin aklı hayali duracak şekilde hem de :) şöyle ki, kitap türkiyede ödünç alınmış ve sanırım beş seneden beri benimle birlikte almanya'da.. bu kitapla birlikte bir kaç kitap daha vardı, onları okuyup verdim, ancak bunu henüz okuyamadığımdan vermemiştim.. bir dahaki türkiye'ye gidişimde bu kitap da sahibine kavuşacak inşaallah :) ha bu arada aldığım kitapları geri vermkete her zaman bu kadar uzun vadeli davranmam tabii ki.. bu zeki hocayla olan muhabbetimizden kaynaklanan bir durum sadece :)

gelelim kitabın içeriğine.. hiç de öyle beş sene bekleyecek bir kitap değilmiş, başlayınca 3 gün içinde bitiverdi :) kitap 11 hikayeden oluşuyor.. tercümenin maalesef pek iyi olmadığını belirtmeliyim.. keyif almak bir yana, bazen anlamayı zorlaştıracak kadar yetersizdi ne yazık ki..

emine kutub bir dava insanı, doğal olarak hikayelerinin çoğu da bu doğrultuda.. bu yüzden 'yolda', edebi bir eserden ziyade ideolojik bir eser.. hikayelerinin çoğunda düşünce yolculuklarıyla Allah'a iman esası ve existanyalizmle mücadele var.. buradan da o dönemde varoluşçuluğun mısır'da çok etkili olduğunu çıkarabiliriz sanırım.. bunun dışında fakirlik, aşk, umut ve acı gibi konuları işlediği hikayeleri de mevcut.. özellikle bir kaçının beni çok etkilediğini söylemeliyim.. mesela hihayenin birinde zengin çocuğunun, üstü pasaklı  olan ve çıraklık yapan fakir çocuğa doğru giden köpeğini uyarması ve  'yaklaşma, o pis' demesi.. sonra bir diğerinde ailesinin geçimini sağlamak için yıllarca şehre gidip çalışan.. dönmesine, umatlarının gerçeleşmesine ve nişanlısına ve ailesine kavuşmasına çok az kalan bir işçinin devrilen vagonun altında kalması ve bunun o ülkede hiç bir ehemmiyeti olmaması..

ama hikayelerden önce kitapta yer alan bir kısım var ki, işte bana ' iyi ki bu kitabı okumuşum' dedirten oydu.. İslam Şehidi Seyyid Kutub'un kardeşi Emine Kutub'a yazdığı mektup.. özellikle başlangıcı müthiş ve bunu  mutlaka alıntılamak istiyorum:


'Biz sadece kendimiz için yaşadığımız zaman, hayatın çok kısa olduğunu, dünyaya gelişimizle başlayıp gözümüzü yumunca biteceğini kabul ederiz.


Fakat biz, bizden başkaları için, yani idealimiz için yadaığımız zaman hayatın çok uzun ve geniş olduğunu, insanlığın başlangıcıyla başlayıp, biz bu dünyadan göç ettikten sonra, dünyanın sonuna kadar devam edeceğini görürüz. O zaman ferdi ömrümüzün kat kat üstünde kazançlar elde etmiş oluruz... Saatlerimiz, dakikalarımız uzar ve hayat artık senelerle değil duygularla ölçülür.'

ne mutlu kendisinden ziyade, ideali için yaşayanlara..

11 Haziran 2011 Cumartesi

istanbul sazendeleri..


dört yıl önce videonun kaydedildiği programda canlı dinlemiştim bu parçayı.. ondan beri de  -kötü ses kalitesine rağmen- açar, ara ara dinlerim :)

dinlerken türkiyedeyim, istanbul sokaklarında.. rengarenk pazarlar, çarşılar.. kocaman gülümseyen insanlar.. mutlu bir telaş ve daha neler.. ben benden uzakta neşeleniyorum bu eserde :)

ah bir de parçanın ismini bilsem, daha kaliteli bir versiyonunu bulabilsem.. çok çok güzel olacak :)

9 Haziran 2011 Perşembe

İki Darbe Arasında-İskender Pala


okuyup bitireli epeyce zaman oldu, ancak yazmak bugüne nasipmiş.. öncelikle gerçekten beğendiğimi ve zevkle okuduğumu söylemek istiyorum.. 

iskender pala bu kitabında deniz kuvvetleri'nde geçirdiği bir on beş yılını anlatıyor.. 12 eylül darbesinden hemen sonra başlayan ve 28 şubat post modern darbesinden kısa süre önce son bulan on beş yıl.. askeri hayatı, o dönemdeki bir çok askerin başına geldiği gibi düzmece dosyalarla haksız yere ordudan ihraç edilerek son buluyor.. sonrasında ise hepsi için çok zor günler başlıyor.. biz bu günlerin iskender pala için ne denli zor geçtiğini kitabından okuyoruz, diğerlerini ise bunun üzerinden tahayyül etmeye çalışıyoruz.. iskender pala ki, doçentlik titrına sahip, çevresi oldukça geniş bir insanken, askeriyede olduğu dönemde bir sürü üniversiteden teklif alırken, o zor dönemde sadece 3 kişinin desteğini hatırlıyor.. kim bilir diğerleri ne hallere düşmüştür diye düşünmeden edemiyor insan..

on beş yılda neler yaşamış? bir sürü ilginç anı, epeyce haksızlık ve ön yargı.. bunun sonucu -ilk ataması hariç- tam on bir tayin.. kitabı okurken pala'nın bilgisine ne kadar güvendiğini görüyor ve zaman zaman megalomanca da buluyordum açıkçası.. hatta kendisi de bu konuda biraz özeleştiride bulunuyor, bazen gereksiz yere basit inatlaşmalara girdiğinden bahsediyor..


bütün bunların dışında beni kitapta en çok etkileyen iki şey vardı.. 

birincisi iskender pala'nın azmi ve çalışkanlığı.. kendisi doktorasını ve doçentliğini askeriyedeyken yapıyor ve bu dönemde bir çok araştırma yapıp kitap da yazıyor.. öyle ki uzun zaman tatil nedir bilmeden, işten geldikten sonra akşamları odasına kapanarak, haftasonlarını da çalışarak geçirerek hem de.. 

ikincisi ise eşinin desteği.. aslına bakarsanız eşinin desteğini bir kez dile getirmiş kitabında, daha fazla değil.. ama kitabı okuduğunuzda iskender pala'nın bu denli çalışabilmesini ve üretebilmesini ancek eşinin olağanüstü desteğiyle gerçekleştirmesinin mümkün olduğunu görüyorsunuz.. bir insan sürekli çalışıyorsa ve ailesiyle birlikte tatil yapmayı bile çok erteleyebiliyorsa ve yine de üretken olabiliyorsa o evde müthiş bir destek ve huzur ortamı var demektir.. bu açıdan evliliklerine gerçekten gıpta ile baktım..

sonuç itibariyle okunmasını kesinlikle tavsiye edeceğim bir kitap :)

                                        bir kaç alıntı şurada var ;)

                                                muhabbet ile..

6 Haziran 2011 Pazartesi

Tarih Şuuru - İhsan Süreyya Sırma



Kitabı iki bölüm olarak inceleyecek olursak, yazar ilk bölümde; tarih ilmini kısaca tanıtıp, ilimler arasındaki konumunu belirtiyor. Tarih ilmiyle uğraşmanın zorluklarına ve de -ayetler ışığında- sorumluluklarına değinip, objektif tarihçiliğin pek mümkün olmadığını vurguluyor.
Sırma bu kitabında, klasik tarih anlayışından farklı olarak meseleyi dini bir çerçeve içinde ele alıyor ve diyor ki:  ‘Tarih, Adem (a.s)’ dan bugüne kadar, insanlar arasında vuku bulmuş ve Kesin Son’a kadar da vuku bulmaya devam edecek olan bu mücadelenin -inanmış insanlar ve Allah düşmanlarının mücadelesinin- değerlendirilmesidir.’ Bu genel girişin ardından Peygamber Efendimiz’in (sav) dönemi biraz daha yakından inceleniyor ve akabinde ikinci bölüm olarak nitelendirebileceğimiz, bazı tarihî olayların anlatıldığı ve yorumlandığı kısım başlıyor. Bu kısımda incelenen olaylara örnek olarak ‘Uhud Savaşının Verdiği Ders’, ‘Münafıklar Camisi’ ve ‘Hz.Peygamber (sav) Devrinde Basın’ başlıklarını verebiliriz. Yazar bu kitapta genel olarak İslam’ın savaş algısı üzerinde özellikle duruyor ve yer yer kızgın üslubuyla dikkat çekiyor. Anlatım olarak birinci bölüm olarak tarif ettiğimiz genel giriş kısmı pek akıcı olmasa da, tarihî kıssaların anlatıldığı bölümden itibaren oldukça akıcı bir anlatım hakim. Yazar kitabında İslam Tarihi’ni baştan sona anlatmaktan ziyade belli olayları seçip onlar üzerinden okuyucuda tarıhî bir şuur oluşturmaya çalışmış. Bu yüzden ‘Tarih Şuuru’nu İslam Tarih’ine tadımlık ve fakat şuurlu bir bakış olarak nitelendirebiliriz.

not: yazının yukarıdaki halini, kısıtlı bir grup için hazırlanmış bir dergi için yazdım.. e hazır yazmışken blogumda da eksik olmasın dedim ve ekleyiverdim ;)

5 Haziran 2011 Pazar

monna rosa

 

şiir de, ses de, yorum da, müzik de mükemmel ötesi.. 

monna rosa'yı rahmetli sacit onan'dan daha iyi yorumlayana rastlamadım.. müzikse sanki bu şiir için bestelenmiş gibi.. 
ve dolayısıyla tekrar tekrar dinlenesi olağanüstü bir çalışma..

Şiir: Sezai Karakoç
Yorum: Sacit Onan
Müzik: Metin/Kemal Kahraman -Ferfecir


9 Mayıs 2011 Pazartesi

şu an elimdeki..

bu yılım kitaplar konusunda biraz bereketsiz geçiyor maalesef.. 10. kitabımı okuyorum henüz.. şu durumda haftaya kaç kitap düştüğünü hesaplamak dahi istemiyorum.. başlayıp bitiremediklerimin yanı sıra, elimde sürüne sürüne zor biridiklerim de oldu, derken böyle bir tablo çıkıverdi ortaya.. neyse maziyi fazla karıştırmaya gerek yok anımıza dönelim efendim :)


yaşanmışlıklara şahitlik hep cezbetmiştir beni.. bir hayatı okumak.. acısıyla, tatlısıyla, umuduyla, coşkusuyla.. belki bazen yeterince objektif değil,  belki bazen fazlaca öznel yargılarla bezenmiş.. ama bizim hayatlarımızdan bir hayat işte.. ve bizim de geçtiğimiz zamanlardan geçilmiş.. o yüzden bu tarz kitapları ne kadar severek okuduğumu, imkanı yok tarif edemem..

'iki darbe arasında' da iskender pala'nın bir 15 yılını anlatan bir kitap.. şimdilik sürüklüyor beni.. zaman zaman zaten bildiğim şeylere bile hayret ettiriyor.. güzel cümlelerin altını çizdiriyor.. ve beni bambaşka bir hayata daldırıyor.. keyifle okumaya devam ediyorum :)

ve bir iki alıntı :

'Bilemezdim ki iyiliğin bilgisine sahip olmayanlara diğer bütün bilgiler zarar verir. Bilemezdim ki bilgi, bilgisizleri acıtır..'

'Rekabet ürünlerde en iyiyi, ama insanlarda en kötüyü ortaya çıkarıyordu.'



'Bazı insanlar vardır onlarla dost kalabilmek için daima sizi geçmelerine müsaade etmeniz gerekir, eğer dostlarınızı geçecek olursanız, artık kendinize başka düşman istemeyin.'


muhabbet ile..

30 Ocak 2011 Pazar

Muhabbet Olsun - Sema Maraşlı


eveeet.. çoktandır okuduğum kitaplarla ilgili yazamıyordum.. nihayet fırsatını bulabildim ve son bitiridiğim kitapla ilgili görüşlerimi yazabiliyorum..

nişanlı bir kız olarak evlilikle ilgili okumalara devam :) 'Muhabbet Olsun' Sema Maraşlı'nın daha çok evli çiftlerin sorunlarına yönelik bir kitabı.. ama sanırım benim yaptığım gibi henüz evlenmeden ve sorunlar oluşmadan okumak da faydalı :)

kitap efsane aşıklar 'Ferhat ile Şirin' in evliliklerinde yaşadıkları sorunlardan dolayı Sema Maraşlı'ya danışmalarıyla başlıyor.. fikrimce tarihe mal olmuş aşıkları böyle yansıtmak biraz acımasızca, ama sanırım Sema Maraşlı böyle yaparak en büyük aşkların bile bu tarz sorunlarla karşılaşabileceğini vurgulamak istiyor.. 

sonrasında yazar 'Muhabbete hizmet gerek' diyerek, muhabbet için her iki tarafın da adım atması gerektiğini söylüyor.. en önemli nokta ise şu: herkes kendi adımlarından sorumlu, karşı tarafın adımları takip edilmeyecek, çünkü bu, beklentikerin oluşmasına neden olur ve adımlar sonuçsuz kalabilir.. yazar her hafta bir adım olmak üzere, önce Şirin'in atacağı 25 adımı, sonra da Ferhat'ın 15 adımını onlarla konuşarak, sohbet havasında bizlere tanıtıyor.. adımların kimi hemen uygulanabilecekken kimisi uzun vadede ancak hayata geçirilebilecek şeyler..

ben kimi zaman yazdıklarını kabullenmekte zorlandım, bazı yorumlarını ilk etapta üstünkörü ve sığ buldum.. ama  biraz düşünüp, etrafımdaki evlilikleri incelediğimde, söylediklerinde genel itibariyle haklı olduğunu kabullenmek zorunda kaldım.. 

yazar, evlilik konusunda sağlam gözlemleri olan ve bu konuda çok dert dinleyen biri olduğundan pratik değeri azımsanmayacak bir kitap çıkarmış ortaya.. ama şunu da unutmamak lazım ki her çiftin ilişkisi biriciktir.. böyle kitaplar farklı bakış açıları kazandırmakta ve karşı tarafı anlamakta ne kadar yardımcı olsa da her tavsiye bizim ilişkimizde işe yarayacak diye birşey yok.. ayrıca tavsiyeleri 'taktik' e dönüştürüp ilişkideki samimiyeti zedelememeye de dikkat etmek lazım diye düşünüyorum..

ve kitaptan bir kaç alıntı:

'Sevmeyi bilen kendi hoşuna gittiği gibi değil, sevdiğinin hoşuna gittiği gibi sevebilendir. Sevmek, sevdiğimiz için içimizden gelmeyen şeyi yapabilmektir'

'Erkekler hatalarını itiraf etmeyi ve özür dilemeyi bir güç kaybı ve zayıflık gibi algıladıkaları için özür dilemekten ve hatalarını kabul etmekten kaçınıyorlar. Oysa erkek, hatasını kabul ettiğinde karısının gözünde yücelir. Kadın için bu sevgi itirafıdır.'

'Düşünmek sevgi demektir.'

'Bence evlilerin evlilik yıldönümü, doğum günü gibi özel günlerinden daha önemlisi özel zamanlarıdır. Bir karı kocanın en özel zamanı günde iki kezdir. Ayrılma ve kavuşma anları. Sabah ve akşam. Bu vakitlerde gösterilecek güleryüz çok önemlidir.'

çok basit ve akıcı bir dille yazılmış, her bölümde fıkra ve nüktelerle desteklenmiş bu kitap çok çabuk okunuyor.. bu tarz kitapları okumayı seviyorsanız tavsiyemdir efendim ;)

muhabbet ile..



Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...